3 Şubat 2016 Çarşamba

Haksızlık

"Mesele müşküldür, zira, ekseriyeti himayeye muhtas olan her sistem, bazan ekalliyet hakkında haksızlık yapmaya mecbur kalır." 
Adını bilmedigim (kapağı ve baştaki sayfaları eksik) bir kitaptan.

Aslında mesele daha da müşkül ( ya da müşkül değil ),  bazan da, ekalliyeti himayeye muhtas olan sistemler, ekseriyet hakkında haksızlık yapabiliyorlar. Yazar bugün yazsa acaba burada bir değişiklik yapar mıydı?

Halbuki bu bugüne has bir durum da değil. Hatta, biraz tuhaf gibi görünse de, belki ikinci durum daha yaygın bile olabilir.

25 Ocak 2011 Salı

İncil Notları - 1

Geçen sene kitap fuarında aldığım incili okuyorum. İlginç gelen birkaç şeyi buraya not alayım dedim.

1- İncillerdeki "benzetmeler" ayetlere benziyor ya da bana öyle geldi. Yani sadece İsa'nın hayatını anlatmakla kalmıyor. Sanırım bunu yaparken zaman zaman "benzetmeler" olarak geçen sözleri aslında o sırada inen ayetler. Bu açıdan "benzetmeler" bana ilginç geldi.

2- Matta 15:21-28 , Markos 7:24-30 da geçen bir olay var. Bir kadın gelip İsa'dan kızı için yardım istiyor. Matta'da fazladan şu ifade var : " Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim". Diğer kısımlarda genel olarak aynı anlamda kelime farklılıkları var. Olay şöyle devam ediyor.
Kadın : "Ya rab, bana yardım et"
İsa : "Çocukların ekmeğini alıp köpeklere atmak doğru değildir."
Kadın : "Haklısın ya rab, ama köpekler de efendilerinin sofrasından düşen kırıntıları yer"
İsa : "Ey kadın, imanın büyük. Dilediğin gibi olsun". Ve kadının kızı o saatte iyileşir.

Aslında "Son buyruk" olarak geçen ve dirildikten sonra bir dağda öğrencilerine söyledikleri yukardaki ifadeyi geçersiz kılıyor ama bence hala ilginç. "... gidin, bütün ulusları öğrencim olarak yetiştirin..."

3- "Sonun Belirtileri" diye geçen ve kıyamet belirtileri olarak tahmin ettiğim betimlemeler de tanıdık geldi. "yıkıcı iğrenç şey" diye çevrilen şey de deccal'e benziyor. "O günü ve saati ne gökteki melekler ne de oğul bilir; Baba'dan başka kimse bilmez."

4- Cezalandırılacaklar için bazı ifadeler: "orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır", "İblis'le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin", "Bunlar sonsuz azaba, doğrular ise sonsuz yaşama gidecek". Sanırım yargı günü bahsi sadece matta da geçiyor.

5- Çarmıha gerildikten sonra, öğleyin her yere karanlık çökünce yüksek sesle söylediği ("tanrım , tanrım, beni neden terkettin" olarak çevrilen) sözdeki Matta'da "Eli , Eli", Markos'ta "Elohi, Elohi" kelimesi de ilgimi çekti. Sondaki "i" arapçadaki gibi "benim" anlamı veren bir ek sanırım. "El", "Eloh" da tanrı anlamında oluyor. Bu kelime de "ilah" kelimesiyle yakın olmalı. Bu cümlenin devamında neden anlamında kullanılan kelime ( "lama" ), arapçadaki "lima" ya ( niçin, ne diye) benziyordu. İlginç birşey yok belki, yakın diller olunca bu kadar benzerlik olabilir.


6- Dilsiz bir ruha tutulmuş çocuğun iyileştirilmesi. İsa ruha emrediyor ve ruh çocuğun içinden çıkıyor. İlginç gelen şeyse anlatılanların, çocucuğun sara hastası olabileceğini düşündürmesi ve şimdi tam olarak hatırlamıyorum ama daha önce de bir yerde sara hastalığı için benzer bir şeyin söylenmiş olması.

7- Sezarın hakkı sezara. Zaman zaman kullandığımız bu ifade Matta, Markos ve Luka da geçiyor. " Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya verin". “Give to Caesar what is Caesar’s, and to God what is God’s.”

8- En büyük buyruk. "Tanrın Rab'bi bütün yüreğinle bütün gücünle seveceksin. Komşunu da kendin gibi seveceksin". Bu en büyük buyruk 3 kitapta da geçiyor ama Markos'ta farkli bir ek var. "Tanrımız Rab tek Rab'dir". Soruyu soran din bilgini buna karşılık şu cevabı veriyor : "İyi söyledin öğretmenim. Tanrı tektir ve O'ndan başkası yoktur demekle doğruyu söyledin." “You are right in saying that God is one and there is no other but him.“


19 Ocak 2011 Çarşamba

Q,W,X

Bugünlerde artık pek ilgilenen kalmadı bu konuyla. Zamanında bu konuda da yazmak için not almıştım, birkaç satır yazıvereyim. Daha sırada büyü ve sihir var.

Türkçe alfabesine q,w,x harflerinin eklenmesi konusundan bahsediyorum. Bildiğim kadarıyla bu konu kürtçe kelimelerde bu harflerin kullanılması ( newruz ) ile gündeme gelmişti. Aslında bu sebepten bunun gündeme gelmesi bana saçma geldiğinden, kaynağının başka bir şey olması da muhtemel. Fakat kendimi bildim bileli gündemimizi saçma konulardan türetmemize bakarsak da bu mümkün görünüyor.

Bu yazı böyle bir konuyu tartışmanın gereksiz olduğunu anlatır.

"Newruz" yazabilmek için "w"'e ihtiyacımız var mı?

Cevap : "yok". Kürtçe bir kelimeyi yazabilmek için Türkçe alfabesine harf eklemek mantıksız. Her dilin kendi alfabesi varsa ve o dile ait kelimeler o alfabeyle yazılacaksa, Kürtçe olarak "newruz" yazabilmemiz için Kürtçe alfabesinde w'nin olması gerekli ve yeterlidir. Eğer Kürtçe alfabesinde bu harf varsa sorun yok, eğer yoksa sorun "Kürtçe alfabesine hangi harflerin ekleneceği" sorunudur. Türkçe bu kelimeyi "nevruz" olarak yazıyoruz ve burada kullanılan harflerin hepsi alfabede var.

Bu konudan ayrı olarak "q,w,x" gibi yeni harflere ihtiyacımız var mı?

Cevap : "bilmiyorum". Kullandığımız alfabenin bazı sesleri karşılamada eksik kaldığı zaman zaman konuşulan bir konu. Bana göre , ilk bakışta böyle bir ihtiyaç var gibi görünse de, buna dilbilimcilerin cevap vermesi daha mantıklı.

17 Ocak 2011 Pazartesi

Çoğeç, Çoğaç, Çoğaş

Afyon, Dazkırı'danım. Bugüne kadar köydeyken kullandığımız bir ifadede geçen bir kelimenin anlamını aradım. Genellikle havanın soğuk olduğu zamanlarda, ısınmak için, güneş gören bir yere geçip güneşe karşı oturmak, beklemek için kullanılan "çoğeca çıkmak", "çoğeçlanmak"...

Duyarak öğrendiğim için yazılışını bilmiyordum. "çoğeç" ve "çogaç" olarak zaman zaman aradım ama anlamını bulamamıştım.

Bugün "Mustafa Kemal'e Atatürk'ten önce 13 soyadı önerilmiş" haberini okurken, önerilen soyadlarından birinin aradığım kelime olduğunu farkettim. :)

Kemal Çoğaş (Güneş, ışık anlamına geliyor)

Anlamı beklediğim gibi. Güneş anlamına geliyor. Çocuklugumdan başka yerde duymadığım ve belki de yoktur dediğim kelimeyi bulmak güzeldi. Kelimenin kökü hakkında da birşeyler öğrenirim umarım.


21 Ağustos 2010 Cumartesi

Rüyada mıyım?

Bunu lisedeyken tartıştığımızı hatırlıyorum, hatta o zaman çok mantıklı bulduğum bir cevap da verilmişti, fakat şimdi o cevabı hatırlayamadım; rüyada olup olmadığımızı anlayabilir miyiz?

Geçenlerde gene bu konu açılınca, mantıklı görünen bir cavap geldi : "Rüyalarda bütünlük yoktur, eğer bir sonraki rüyamızda önceki kaldığımız yerden devam ediyor olsaydık, o zaman gerçekten rüyada olup olmadığımızı ayırdedemezdik."

Bu başta mantıklı görünmüştü ama sonradan tereddütlerim oldu. Şunu farkettim, bu yöntem bize her zaman sorguladığımız ortamın gerçek olduğunu söylüyor. Yani bunu rüyamızda sorabilseydik, bize onun gerçek olduğunu söyleyecekti.

İçiçe rüyaların olduğunu düşünelim.
İki önemli açığımız var:
1- Bulunduğumuz seviyenin bir üstü hakkında bilgimiz olmuyor.
2- Her zaman içinde bulunduğumuz seviye bütünlük sağlıyor.

3 seviye için : ya rüyamızda rüya görüyor olalım veya yaşadığımız hayat aslında bir rüya olsun. İki durum için de rüyadayız ve arasıra rüyalar görüyoruz. Bu durumda yukardaki 2 durum:

1- Bir üst gerçekliğin varlığını bilmiyoruz ( "aslında ölünce uyanacağımız" durumunu görmezden geliyorum ). Zaten bir üst gerçeklik durumunun varlığını öğrenebilsek sorun kalmaz rüyada olduğumuz kesinleşir.

2- Bütünülüğü kontrol ettiğimiz yer kendi içinde bütünlüğü sağlıyor ama bizim soruya doğru cevap alabilmemiz için aynı seviyede baska bir parcayla karşılaştırmamız gerekiyor. Yani dün gördümüz rüyayla bugun gördüğümüz arasında bir bütünlük olmaması bize onların rüya olduğunu söylediğine göre içinde bulunduğum seviyede bu kontrolu yapamam. Çünkü bu kontroller bir üst seviyede yapılabilir. İçinde bulunduğum gerçeklik içinse bütünlük bozulmayacak çünkü o tek bir parça ve kendi içinde tutarlı, asıl sonraki parca ile ilişkisi bizim için önemli olacak.

Yani yukardaki yöntem bize sürekli "içinde bulunduğun gerçeklik gerçek" diyor. Bu da güvenilir bir cevap değil. Yani biz ölüp tekrar dünyaya gelsek ve yaşadığımız hayatlar arasında bütünlük olmazsa, aslında bu yaşadığımız hayatın bir rüya olduğunu düşünebiliriz. Ama bu bütünlük kontrolu, içinde bulunduğumuz gerçeklikten yapılamıyor.


26 Nisan 2010 Pazartesi

Cuma tatili

Haftasonu tatilimiz cumartesi ve pazar. Cuma günü tatil olabilir miydi? Aslında bu konuda başka fikirlerim var ama o başka yazıya.

Bugünlerde Hollandaca öğrenmeye çalışıyorum ve bir kelime ilgimi çekti. Vrijdag cuma demek. Vrij de serbest, özgür, boş gibi anlamları var. Almanca bilmiyorum ama sözlügün yalancısıyım, Orda da Cuma için Freitag diyor ve Frei için de yine hür, özgür, serbest, boş vs. diyor. İngilizcedeki Friday'in Fri si sözlükte yok ama, o da heralde Free den geliyordur ( Eskişehir'in Gordion'dan gelmesi gibi.)

Acaba eskiden avrupada Cuma günleri tatilmiydi.

Kelebek Etkisi ( Film )

İlk film güzeldi. Bazı detaylar daha da güzel gösterdi. İkinci film ise gereksizmiş.

İlk filmde adamın hapisteyken, geçmişe dönüp avuclarinda yara bıraktırma sahnesi: "madem kelebek etkisi, neden geçmişteki bu küçük değişiklikten sonra sadece yaralar dışında bişey değişmeden tekrar aynı hücresinde kalabiliyor." diye düşündüm ama, zaten teori de kesin değişir demiyor, değişebilir diyor. Ama yine de, hayat bu kadar karmaşık ilişkiler ağına sahipken, bu kadar kolay kontrol edilemeyeceğini bilip, tutarlılığı konusunda biraz insaflı olmak lazım.

İkinci film ise kendi başına bile bir çekiciliği olmayan bir hikayenin ilk filmin zemine oturtulmaya çalışılması. Bir kere ilk filmden almaya çalıştıkları zemin ikincide anlamını yitirmiş, mesela burun kanamaları ikincisinde gereksizleşmiş bir miras olarak kalmış. Dahası ilkinde kelebek etkisinin belirsizliği varken, ikincisinde daha çok geçmiş üzerinden geleceği kontrol etmeyi deneyen birisinin hikayesi gibi olmus.

Bir de ikincisinde o amca "sizin icin herseyden vazgeçeriz" ayağı yapıyor da neden işinden vazgeçmek aklına gelmiyor, telefonun bataryasını cıkar gitsin.